Sayfalar

29 Eylül 2011

Okumaca



Birkaç gün boyunca hava kapalı olunca, dün güneşi görmemle kendimi çimenlere sermem bir oldu.. Öğleden sonra güneşinin altında çimenlere uzanıp kitap okudum.. Kendimi dinledim biraz.. İyi geldi.. :) Sonbahar artık iyiden iyiye hissettirmeye başlıyor kendini.. Bu günleri iyi değerlendirmem lazım..

Tavsiye edilir.. :)

11 Eylül 2011

İzlediğim Dizilerden Aklımda Kalanlar (Mim)

Çok zor bir mim’le karşınızdayım dostlar..  Ve de ilk mim’imle.. Tee soğanların ekilme zamanında kendisi beni mimlemişti ama araya birçok şeyin girmesi ve en önemlisi “ben bu yazıyı nasıl toparlayacağım” diye gözümde büyütmekten yazamamıştım.. Çok güzel tam benlik bir mim ama oldukça meşakkatli.. Bu mim’i yapmış olanlara geçmiş olsun, yapacak olanlara da kolay gelsin diyorum.. (sanki deveye hendek atlatacağım anasını satayım laflara bak)

Bu mim sadece Kore dizilerini içeriyor diye algıladığım için yalnızca onları yazdım.. Zaten diğer dizilere girseydim çıkamazdım işin içinden.. Evet evet sadece Kore dizileri yazılacak.. Evet..

Neyse şimdi gelelim benim izlediğim dizilerden aklımda kalanlara..

A Love To Kill

Malum daha önce bu dizi hakkında yazmış ve ne kadar çok sevdiğimden bahsetmiştim.. O yüzden bu diziden aklımda kalan bir değil birçok sahne var.. Ama ben yine de A Love To Kill denildiğinde aklıma ilk gelen sahneden bahsedeceğim sizlere..

Cha Eun Seok ve Bok Goo beraber tek bir gün geçirme hakkı tanırlar kendilerine.. Karda oynarlar ve uzandıklarında Eun Seok Bok Goo’ya döner ve onu ne zaman sevmeye başladığında bahseder.. Flashback’lerle geriye dönülür geçmiş yad edilir falan.. Benim için önemli olan tarafı ise kız bu kez ona sorar, kendisini ne zaman sevmeye başladığını ve Bok Goo beni şaşırtan bir cevap verir.. Belki izleyenler de benim gibi şaşırmıştır bilmiyorum.. Neyse ve sonra flashback’ler bu kez daha önce izlediğimiz ama ayrıntısı verilmeyen sahneleri gösterir.. İşte bu diziyi bu kadar çok sevmeme bir diğer sebep de buydu.. İnce düşünülmüş bir senaryo.. O sahneleri tekrar izleyip aslında farklı bir tarafından bakınca oldukça şaşırmıştım.. Çok romantik, çok güzel bir konuşma geçmişti aralarında.. Aklımda kalan en güzel sahnelerdendir..


My Girl

İkinci izlediğim romantik komediydi ama beni en çok güldüren bu diziydi.. Başroldeki kızı çok sevmiştim.. Tam bir şirinlik kumkuması.. Zaten bu yüzden kimse doğru dürüst kızamıyordu bile buna.. Ne çok kandırırdı milleti ahahah… Neyse gelelim aklımda kalan sahneye..


Toplam dizi boyunca ne kadar güldüysem bu sahnede ondan daha fazla ağlamışımdır herhalde.. Kız o kadar içli ağladı ki dayanamadım beaa.. Çok gerçekçiydi bir kere.. İçindeki acıyı içinde tutup tutup sonra bir anıyla artık dayanamayıp ağlamaya başlaması, nefes alamaması o kadar etkilemişti ki beni, dizi bittikten sonra bile aklıma geldikçe gözlerim doluyordu..


Full House

Bi Rain’i ilk kez burada görmüştüm.. O şebelek halleri az güldürmemişti beni.. Bu diziyi de düşündüğümde aklıma gelen ilk sahne ise şu: Lee Young-Jae (Rain) Han Ji-Eun’un (esas kız) yatak odasına girer ve yaptıkları sözleşmeyi arar.. O arada kızın odasına geldiğini fark edince de dolaba saklanır.. Sonrasında Han Ji-Eun kıyafetini değiştirmek ister ve dolabı açmaya yeltenir ama Lee Young-Jae dolabın kapağını tutar, açılmasını önler.. Neyse kızımız inat eder açmaya uğraşır ve pes eden Lee Young-Jae kapağı bırakır.. Kız kapağı açar açmaz dışarı fırlar bir sürü kıyafetle.. Han Ji-Eun şaşırır tabi, “ne yapıyorsun?” falan der.. Bu durumu kurtarmaya çalışan Lee Young-Jae ise işi şakaya vurur ve kahkaha atarak “sürpriiiizzz” der..

Ahahahh ne gülmüştüm bu sahnede ya.. Hayır zaten Rain’in suratına bakınca normalde de gülüyordum ama bu sahne müthişti..


Coffee Prince

Favori dizilerimden olur kendileri dolayısıyla tek bir kare yok aklımda.. Ama bunda da aklıma ilk gelen sahneyi paylaşacağım sizinle..

Daha önce de Coffee Prince yazımda da bahsetmiştim aslında.. Bu sahneyi o kadar çok sevmişim ki hafızama yer etmiş dolayısıyla.. 9. bölüm kumsal sahnesi.. Baksanıza kaçıncı bölüm olduğunu bile hatırlıyorum ahahah…

Han Kyul sevdiceğine bir türlü yakınlaşamazken işte bu sahnede kendini koyuverir.. Çok hüzünlü çok etkileyici bir sahnedir..


Boys Over Flowers

Bu dizinin yeri bende ayrıdır.. Bir kere Kore dizileriyle tanışmamı ve de sevmemi bu diziye borçluyum.. İkincisi zaman zaman Geum Jan Di’ye sinir olsam da yine de çok hoşuma gitmişti bu dizi.. Çok eğlenmiştim.. Neyse gelelim aklımda kalan sahneye..

Gu Jun Pyo ve Geum Jan Di zor da olsa çıkmaya başlamışlardır.. Gu Jun Pyo arkadaşlarının yanında Geum Jan Di’nin aramasını bekler, telefon elinde.. Bu arada arkadaşlarından biri ara der, diğeri sakın arama ipleri onun eline verme der falan.. Derken telefon çalar ve bizimki heyecanlanır.. Arkadaşı –ki kendisi Kazanova Kim Bum olur-  “sakin ol, umurunda değilmiş gibi davran” der ve Gu Jun Pyo abartır.. Telefonu açtığında “Geum Jan Di mi? Hangi Geum Jan Di?” der.. İşte benim kopmam da tam da bu replikle olur..



I’m Sorry I Love You

Ya şimdi ne kadar siteye, blog’a baktıysam hepsi öve öve bitiremiyor bu diziyi.. Ben de izledim ama salya sümük olmadım o ne olacak? Valla kendimden utanıyorum şu an.. Herkes kutu kutu selpak bitirdim, damacanalar dolusu ağladım demişti.. Ben de bir heves izlemiştim.. Ama baktım ki bende tık yok.. Bayağı bir düşündüm acaba ben de mi bir gariplik var diye ama yok yani odun biri sayılmam (sayılmam?).. Yani aslında çoğu zaman sulu gözün tekiyimdir.. Artık bu dizi için beklentilerimi mi yükselttim bilmiyorum ama kendimden gerekli randımanı alamadım.. Sonlara doğru hafiften boğazım düğümlendi ve gözlerim doldu o kadar.. ahahah şu an hakikaten kendimi çok ruhsuz hissettim..

Neyse efenim yine de bu diziyi düşününce aklıma gelen bir sahne var.. Nasıl olmuş bilmiyorum ama aklımda kalmış işte.. Şaka şaka çok sevmiştim de ondan kalmıştı.. Hatta boğazımın düğümlenmesi de o ana denk gelmişti..

Ji Sub’cuğum uyurken esas kız onunla ilgili her şeyi hafızasına kazımak ve o öldüğünde ondan hatıra bir şey kalması için Ji Sub’un fotoğrafını çekmeye başlar.. İşte “bayımın gözleri, ağzı, burnu” falan diye.. Çok içime dokunmuştu bu sahne.. Sevdiğin birinin artık seninle olamayışının nasıl bir şey olduğunu, nasıl çaresizleştiğini ve ondan yanına alabildiğin tüm hatıraları toplamanın nasıl acı verdiğini çok güzel anlatmıştı..


Tabi bu dizinin benim için en önemli yanı, sayesinde So Ji Sub'la tanışmamdır.. Sağolun varolun tüm dizi ekibi..


My Girlfriend is A Gumiho

En sevdiğim ve de en çok güldüğüm diziler arasındadır.. Shin Min Ah’ın sevimliliği tek başına yeterliyken bir de Dae Woong’un halası ve Yönetmen Ban beni benden almışlardı.. Onların sahnelerinde kahkahalarımla evi inletiyordum.. Yönetmenin o Yeşilçam havası, halanın çekici görünme çabasına rağmen her seferinde rezil olması falan şahaneydi.. Neyse aklımda kalan sahneye geleyim.. Dae Woong’un halası Yönetmen Ban’ı ziyarete gider ve oturduğu bankta uyuyakalır.. Sonrasında Yönetmen Ban gelir ve kadının yüzüne güneşin vurduğunu görünce onu korumak ister.. Ama ne korumak.. Ahahah…


Güneş bulutların arkasında kaybolana kadar öylece bekler.. Terden sırılsıklam olmuştur.. Sonunda giderken pardösüsünü de karizmatik(!) bir şekilde havalandırmayı ihmal etmez..


Secret Garden

Bu diziyi ne çok sevmiştim yahu.. Kırk kere izlesem sıkılmayacağım dizilerdendir.. Bilerek hakkında yazı yazmamıştım çünkü içinden çıkamayacağımı biliyordum.. Şunu sevdim bu sahneye bayıldım diye sayamazdım zira dizinin tamamını sevdim.. Onu da anlatmaya sayfalar yetmezdi.. Ama yine de aklımda özellikle kalan bir sahneyi anlatayım sizlere.. Aklımda kalmasının sebebi de kardeşim yatarken izliyordum diziyi ve bu sahne geldiğinde öyle bir gülmüştüm ki –ya da böğürmüştüm demek daha doğru olur- kardeşimi uyandırmıştım.. Kız ağlamıştı korkudan..

Gelelim bahsi geçen sahneye.. Şimdi malumunuz izleyenlerin de çok iyi bildiği gibi Kim Joo Won kendini beğenmişin biridir.. Her şeyin en iyisini o bilir, o yapar, o giyer.. Bu sahnede de Gil Ra Im bunu top oynaması için çağırdığında “çok iyi oynarım” havalarında gidip bir halt yapamayınca suçu millete atmaya başlamıştı.. Derken yüzüne top yiyince dönüp yanındaki elemana bir bağırması var ki.. İşte benim koptuğum an o andır..


Çeviren kişi de bayağı bir gülmüş olacak ki çeviride belirtmiş zaten.. Bu mim’i hazırlarken bu sahneyi arıyordum ve izlemeye başladım.. Hala aynı şekilde güldürebiliyor beni daha ne diyeyim..


Evet yazımın sonuna gelmiş bulunmaktayım.. Gerçi bana 'aklımda kalan'dan çok, sevdiğim sahneleri yazmışım gibi geldi ama neyse ahahah...

Bu mim'i çiçeği burnunda blogdaş egosantrikrapsody'e paslıyorum.. Kolay gelsin çingu.. :)

8 Eylül 2011

Kuzey Güney - Tuttum Bu Diziyi


7 Eylül günü ekranlarımızı şenlendiren Kuzey Güney'i pek bir sevdim efenim.. Nedenine gelecek olursam, her şeyi bir kenara bırakır ve sizlere Kıvanç Tatlıtuğ derim.. Hayır Kıvanç Tatlıtuğ hayranı değilim (tamam six pack'leri görünce bende de bir hareketlenme oluyor o bir gerçek),  onu her gördüğümde "kıvaaağğğğğnnnççç yeriiiiiiimmmm" nidalarıyla evi de inletmiyorum.. Hayır nefret de etmiyorum.. Kısacası kendisine karşı hiçbir duygu beslemiyorum.. Bu yüzden ben bu adamı izlerken hep objektif yaklaşabilmişimdir şimdiye kadar.. Ta Menekşe ile Halil'den beri beğenirim oyunculuğunu.. Mesela o dizide -ilk bölümüydü sanırım- Menekşe'nin evlendiğini görünce tuvalete kapanıp sinir krizi geçirdiği bir sahne vardı.. İşte orada bir "vaaayyy" demiştim kendisi için.. Oradaki karakteri çok naif biriydi, tatlı, sempatik, aşık falan.. Derken Aşk-ı Memnu'da tam bir zengin züppe olarak çıktı karşımıza.. Hatta tam bir "Behlül".. Amcasının karısına göz diken namıssız.. Herkesi inandırdı bu haline derken Ezel'de Sekiz olarak gösterdi kendini bu kez.. Aşk-ı Memnu sırasında yaptığı göbeğe yenilerini eklemiş, iyice hayvan gibi olmuştu..


Sekiz rolünde en beğendiğim performansı, bir sokak arasında Ezel'le karşı karşıya kaldığı sahnedir.. Orada Ezel'e doğru koşar koşar ve uçarak tokadı patlatır.. Tam bir saykoydu orada kendileri ve hakkını da vermişti doğrusu.. Ama Kuzey Güney, Kıvanç Tatlıtuğ'un şimdiye kadar ki en iyi performansı bana göre.. Dizi bitene kadar ağzım açık izledim resmen.. Deli gibi çalıştın mı naptın bilmiyorum ama helal olsun valla.. Bundan sonra kimse bu adam için manken falan demesin arkadaş.. Hayır yani büyük hakaret..

Neyse ben  bu dizinin sadece tek bir fragmanını izlemiştim.. O da şu "sen gitmeyeydin beyle beyle olmayacağdı, işte öyle olunca da şey oldu" tarzında bir fragmandı.. Ve açıkçası benim pek umudum yoktu.. Bugün(7 Eylül) kanalları dolaşırken bir de baktım dizi başlamış.. Eh izleyeyim bari dedim.. Anacım ben öylesine izleyeyim demiştim ama daha ilk dakikasından kendine bağladı beni.. Bir kere çekimler çok kaliteliydi.. Sinema filmi izler gibi hissettim kendimi dizi bitene kadar.. Jenerik de çok güzeldi.. Müziklere lafım yok zaten yine Toygar Işıklı imzası ki her şey bir yana Ezel için yaptığı müzikler ortada.. Oyuncular çok iyi seçilmiş, cuk oturmuşlar diyebilirim.. Ama başroldeki kızdan emin değilim bak.. Konservatuarlı, başarılı biriymiş fakat ilk kez izlediğim için henüz karar veremedim kendisi hakkında.. İleriki bölümlerde kararım netleşir sanırsam.. Ve flashback'ler.. Geçmişe dönüşler çok iyiydi.. Ama şimdi yani sayın senaristler siz koymuşsunuz oraya 32 gibi görünen Buğra'yla 30 gibi görünen Kıvanç'ı.. Tutup bize "ahan da Güney 18, Kuzey ise 16 yaşında burada" demeye çalışmışsınız ama yedik mi hayır.. Ya bariz belli ergen değiller bildiğin "adam"lar "adam".. Hele bir de Buğra Gülsoy'u Kıvanç'ın abisi olarak yutturmak nedir ya? Bir kere ikisi yanyana geldi mi zaten Buğra Kıvanç'ın yanında (üff soyadlarını yazmak zor geldi) güdük gibi kalıyor.. Onu da geçtim, tiplere direk genetik hata gözüyle bakıyorsun.. Anaya babaya bak bir de bunlara bak.. Farklı camilerden farklı zamanlarda alınmış gibi duruyorlar.. Hayır Buğra Gülsoy hadi bir nebze esmerlikten falan kurtarıyor da Kıvanç Tatlıtuğ'un hiç şansı yok.. Neyse bunun gibi saçmalıkları ve yer yer klişeleşmesi dışında şimdilik gözüme bir şey batmadı..

Hikaye oradan arak buradan cukka olabilir.. Zerre ilgilenmiyorum.. Zira Ezel için de Monte Kristo Kontu denip burun kıvırılmıştı da nolmuştu? Ki birçok farklı noktası vardı ya neyse.. Yine de bütün söylenenlere rağmen süper 2 yıl geçirdik sayesinde.. Benim için önemli olan hikayenin sürekliliği ve saçmalamaması.. Umarım başladığı gibi güzel devam eder..

Neyse ilk bölümle ilgili notlarıma gelecek olursam eğer;

- Kıvançcığım zayıflayarak benim gibi ekran başındaki nice gariban izleyiciye nasıl bir hayır yaptığının umarım farkındasındır.. O domates gibi parmaklarından ve kamyon kasası gibi göbeğinden kurtulmana inan en çok benim gibi garibanlar sevindi..

- Kuzey tam bir odunsun.. Kıza türlü bakışlar atmış ayartmışsın falan iyi hoş.. Kız senin sonradan çulsuz olduğunu öğrendiği halde "yine de gideri var" deyip evine kabul etmiş.. Güzel bir gece geçirmişsiniz.. Sen hala "konuşma, sorma, yatsana yaağğğ" diye gayet malca tavırlarınla gözlerimi doldurdun.. Kıza iki tane çakacaksın diye de korkmadım değil hani.. He ama sonda "ışığı kapatma, karanlıkta uyuyamam ben" demen çok karizmatikti.. Ya da o da odunsal bir içgüdünün yansımasıydı ama ben karizmatik buldum.. Olabilir..

- Buğra seni severim bilirsin.. Ama sence de artık şu Vural'dan kurtulmanın zamanı gelmedi mi? Hala bir "acıyın bana" tavırları, bir ıslak köpek bakışları, "benim bunlarla ne işim var" halleri falan.. Yetmedi mi yavrucuğum? Kurtul artık şu Vural'dan yahu.. Seni izlerken ben geriliyorum.. Kuzey'le sahnelerinde adamın suratına "ahan da şimdi sümsüğü yiyeceğim" "ağzıma ağzıma vuracak" diye bakıyorsun ben tırsıyorum..

- Matmazel?! Evet evet Matmazel.. Zerrin Tekindor bu dizide esas kızın annesi olarak çıkıyor karşımıza.. Hala çok bakımlı ve alımlı.. Güzellik merkezi işletiyor.. Kızını oyuncu yapma peşinde.. Güney'i ise kızına layık görmüyor.. Ona göre o daha iyilerine layık.. İşin ironik yanı bizim Matmazel Behlül'ü tekrar basıyor.. Şimdi şöyle ki, Kuzey esas kıza aşıktır, ona açılmak için evine gider.. Ama görür ki Güney ondan hızlı davranmıştır.. Büyük bir acı duyan Kuzey yıkılır.. Bunu anlayan tek kişi de bir köşe de sinsi sinsi izleyen Matmazel yani esas kızın annesi olur.. Bunu gören Kuzey irkilir.. Kuzey yakayı ele vermiştir..

- Sevgili senaristlerin sayesinde az da olsa gördüğüm adonis Kuzey'e baktığımda dövmelerin kaybolduğunu gördüm.. Makyaj mı yapılmış artık bilmiyorum ama yoklar.. Hemen bir açıklama geitirilsin pls.. Dövmeler önemli..

- Ezel'in koskoca psikopat, hasta katili Temmuz hey hey de hey heeyyyy.... Sen bu hallere düşecek adam mıydın? Mıydııınn? Tezgahın üstünde, üstüste giydiğin sütyenlerle roman havası oynamak nedir allasen? Neyse Temmuz'dan kurtulmana sevindim yine de.. Hiç sevmezdim o dangozu..

- Adını bilmediğim esas kız.. Gözlerini çok sevdim, çok güzelmiş..

- Kuzey ve Güney'in anası olacak kadın.. Ya sen nasıl bir annesin? İnsan evlatlarını ayırır mı pis mendebur?! Bak yine sinirlendim..

- Dizide en çok etkilendiğim sahne Kuzey'in babasından dayak yediği sahneydi.. Bir sahne ancak bu kadar gerçekçi olabilirdi herhalde.. Kıvanç sen naptın ya? İzlerken farkında olmadan yerimden kalkmışım.. O kadar gerilmişim yani.. Sondaki o yumruk hakkında hiçbir şey söyleyemiyorum.. Çok kötü ama çok gerçekçiydi..

- Son olarak Kuzey karakteri hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.. Flashback'lere baktığımızda Kuzey'i  tam bir Türk ergeni olarak gördük.. Adam normal bir ergen nasıl olur göstermiş.. Kısacası angutun tekiydi çok afedersiniz.. Adamın içine resmen bir Recep İvedik kaçmıştı.. Hayır izlerken etrafımda bunun gibi çok tip olduğunu hatırlayıp epey bir sinirlendim bir de.. Yani zaten öyle ya da böyle çevremde bu gerzekler, bari ekranda görmeyeyim değil mi? Bayağı gıcık oldum kendilerine.. Tabi bu Kıvanç Tatlıtuğ'un "seksi, yakışıklı, karizmatik" görünümüne rağmen bunu inandırabilmesi açısından oldukça başarılıydı..

Günümüzdeki hali ise bende tam bir saatli bomba izlenimi uyandırdı.. Ne zaman kime patlayacağı belli olmayan bir bomba.. Ama sanırım bu hallerini yavaş yavaş bırakmaya başlayacak.. Zira intikam planını uygulayabilmek için sakin kafalı ve soğukkanlı olmak zorunda..

Bana göre ilerleyen bölümlerde Kuzey hapishanede öğrendiği boksu dışarıda devam ettirecek.. Bu şekilde Bade İşçil'in oynadığı adını bilmediğim zengin kızın koruması olarak işe başlayacak.. Bu sayede hem zengin kızla yakınlaşacak, hem  Güney'in çevresini dağıtmaya başlayacak, hem de esas kıza arada bir göz kırpacak.. Yani tabi bunlar tamamen hayalgücümün saçmalaması da olabilir.. Hatta kuvvetle muhtemel öyledir..

Bu arada söylemeden edemeyeceğim Kıvanç Tatlıtuğ Buğra Gülsoy'u oyunculuğuyla ezip geçmiş.. Hakikaten bu kadarını beklemiyordum.. Buğra tiz silkelen ve kendine gel!

Sonuç olarak ben bu diziyi en azından ilk bölüm itibariyle tuttum.. Çok fazla klişeye kaçılmaz ve sündürülmezse güzel bir şeyler çıkacak gibi hissediyorum.. Umarım yanılmam.. 


Not: Bunu yazarken yarısından fazlasını kaybedip tekrar yazdım.. Şu anda çok mutsuzum biliyor musun? Ayrıca seni sevmiyorum blogspot!!!