Sayfalar

31 Ekim 2010

Vaka-i Vakvakiye / Bölüm 2

Bu başlığın bundan sonra yaptığım saçmalıklarla dolacağını daha önce söylemiştim hatırlarsanız.. Bende absürd durumlar bol olduğundan bu başlığın devamını görmekte pek zorlanmayacağınızı garanti edebilirim.. Yazacağım olaylar çeşitli tarihlerde olmuş olup -bazıları aynı gün içinde- bazı olaylarla direk olarak muhattap olmuşken, bazılarınaysa da sadece izleyici olarak katılmışlığım vardır.. Örnekler aşağıdaki gibidir:

* Babamın televizyonda biten bir filmin cast akışını dakikalarca izlemesi.. Benim "Baba bunu niye izliyosun aç başka bir yeri" dememle babamın, "bi şehir insan adı geçti, bakalım film nasıl bişeymiş" cevabıyla dumurdan dumura sürüklenmem.. Gülmemi saklamaya çalışarak, babama "ama film bitmiş bak isimler geçiyo" dememe rağmen, babamın inatla sonuna kadar izleyip, en sonunda kanala reklam girince sözümün doğruluğuna inanıp(!), kanalı değiştirmesi..

* Numaramı taşıtmak için arkadaşımla Turkcell'e gitmemiz.. Görevlinin internetten yaptığı işlemler için benden kişisel bilgilerimi istemesi.. "Adres?" sorusuna sadece mal mal bakarak yetinmem.. Soruyu yineleyince, adam benden "evet" ya da "hayır" cevabı bekliyormuşcasına onu onayladığımı belirten şekilde kafamı sallamam.. "Van merkez yazıyorum?" deyince tekrar kafamı sallamam ve bunları bilinçsizce yapmam.. Sonunda kendime gelip, "heeaaa adreees?" diye sanki adam kaç dakikadır başka bişeyden bahsediyomuş muamelesi yapmam ve adamın "tövbe tövbeee" bakışları.. Arkamı dönüp baktığımda, arkadaşımın "ben bunu tanımıyorum" bakışlarıyla olay yerinden ayrılmaya çalıştığını görmem..

* Arkadaşımla, bir Murat131'in ön camına kocaman "TEKSİN" yazan abinin önünü göremeyip kafasını yan camdan çıkararak arabayı kullanmasını görmemiz.. Akşam eve dönerken bunu arkadaşımın annesine hevesle anlatarak, o anda apartmanın önüne park etmiş arabalardan birini seçip elimdeki rulo haline getirdiğim Migroskopla arabanın ön camını gösterip "tam şuraya..." derken içinde bi abinin oturduğunu görmem ve aynı hızla geri dönmem.. Abinin karizmatik olma çabasıyla "yeaahhaa camımı kırmayın yeehhaa" demesiyle, arkadaşımın annesinin gayet safça "yok yooook camınızı kırmayacaktı, bişey anlatıyodu" demesi.. Kendimizi zar zor apartmandan içeri atıp, kahkahalarımızla apartmanı inletmemiz.. He yerlere yattığımı anlatmıyorum bile..

* Paint'te resim yapan kardeşimi gören babamın tepkisi: "Oynama onunla kartujunu bitireceksin!"

* Gecenin bir saati arkadaşım uyumaya çalışırken beni uyku tutmaması ve kalkıp şahane bir ördek dansı yapmam.. Gerçekten..

***

Başkaaa, başkaaa, başkaa... Bitti beaaa... Evet hepsi bu kadarmış.. Piyeehh ben de bişey sanmıştım hee..

Ben başıma bayağı bi absürdlükler serisi gelmiştir diye düşünürken, şöyle bi hafızamı yoklayınca aslında cücük kadar bişey olduklarını anladım.. Demek ki yazar yukarıda mübalağa sanatını kullanmış.. Evet..

Çok Önemli Not!!! : Mavi ve yeşil renkli kısımlar aynı gün içinde başıma gelmiştir..
 
Ç.Ö.N. 2!!! : Son yazdığım kısım (ördek dansı!) tamamen kendi sapıtık durumumdan kaynaklanmış olup, çevre faktörü hiçbir şekilde rol oynamamıştır..

7 Ekim 2010

Cain And Abel - Entrikanın Dibine Vurmuş Dizi

Bu sefer Kore dizilerinin dramatik ve bol aşk içerikli dizilerinden sıyrılıp -azıcık ama.. geri dönüş yapiciğim onlara tekrar- entrika, yalan-dolan, nefret, kıskançlık ve beni pek tatmin etmese de aşk temalı bir diziyi taniticiğim size.. Bu arada 2009 yapımıdır.. Üzerinden fazla geçmeden yakaladığım iyi oldu bu diziyi..

Adı Cain And Abel.. Bizdeki adıyla Habil ve Kabil.. 20 bölümlük bir dizi.. Aslında ismi bile izlemem için bir sebepti fakat daha önemli sebebim vardı: So Ji Sub.. Şu an Nuri Alço bakışları atıyorum ey ahali!!

Kim mi bu So Ji Sub?? Aaahh ahh ne desem ki! Ayol kendimden geçtim iki dakkada şurda.. Toparlaniyim anlatacam doğru düzgün.. Bir de fotoğrafını gösterteyim tam olsun..



Lllllüüoouuuşşşşşlllllffffffff ehhhhh (yazar burada ağzının suyunu yerlere damlatmamaya çalışiyür) Evet Ji Sub diyordum.. Şimdi ben bu yağuşukluyu ilk I'm Sorry I Love You'da görmüştüm.. Tatlıydı falan ama ilgimi çekmemişti.. Neyse sonra yakın zamanda bir filmini izledim, işte o an eridiğim, bittiğim, ahlar vahlar ettiğim andır.. (O filmi de taniticiğim meraklanmayın yahuu)

Derken kısa bi araştırma yaptım kendisi hakkında bir de ne göreyim hem şarkıcıymış hem oyuncu.. Zaten bu Koreliler'in çoğu böyle on parmaklarında on marifet, neyse.. Sonra bu diziyi gördüm, daha doğrusu afişini, o an vuruldum.. Yukarıdaki afişten bahsediyorum evet.. So Ji Sub'a bu berduş halleri çok yakıştırıyorum.. I'm Sorry I Love You'da da öyleydi, filminde de.. Sakal, hafif uzun saç, aldırmaz bakışlar çok yakışıyo kerataya hehe..

İyi ki araştırmışım da, bu diziyi bulmuşum.. Çok sürükleyici, heyecanlı bir dizi.. Müzikleri de bir o kadar güzel.. Hatta bir şarkıda Ji Sub da eşlik etmiş yevrum benim.. Dinlemek isteyenler buraya tıklayıversinler.. Bu arada şarkının sadece rap kısımları kendisine ait.. With G gizli adıyla söylemiş niyeyse.. Hayır anlaşıldığı üzere gizlilik konusunda başarılı da olamamışsın, nedir kimedir bu tavırların ey Ji Sub?!

Neyse diziyi tanıtmaya başlayayım artık.. Kendimi alamıyorum Ji Sub'la ilgili yazmaktan.. Manyadım iyice..

Evet hepimiz az çok Habil ve Kabil'in hikayesini biliriz.. Hem bizim dinimizde hem de diğer dinlerde bahsedilir bu hikayeden.. Kısaca özetleyecek olursam eğer, Habil ve Kabil Adem ve Havva'nın çocuklarıdır.. Habil iyi yürekli biriyken, Kabil kibirli ve gururludur.. Kabil Habil'in evleneceği kızla evlenmek ister ve kıskançlığından kardeşini öldürür.. Böylece de dünya üzerinde ilk cinayet bir kadın yüzünden işlenmiş olur.. Ve Kabil ölene kadar lanetlenir..

Dizide ise bu kıskançlık duygusu hastane koridorlarına taşınmış.. Doktor olan iki kardeş arasında ilk başta her şey yolundayken, abisinin yaşadıklarının sorumlusu olarak kardeşini görmesiyle önü alınmaz oyunlar birbirini izlemeye başlar..




Karakterler:

So Ji Sub=Lee Cho In

Valla ne doktoru olduğunu tam çözemedim.. Bu benim mallığımdan da kaynaklanıyor olabilir tabi.. Bir bakıyordum beyin ameliyatı yapıyodu, ama hakkında acil serviste uzmanlaştı deniliyordu, acildeki hastalara da bakıyordu falan.. Yani hastanenin her işe koşan doktoru gibiydi mübarek..

Çok iyi, mülayim, güler yüzlü, sevgi pıtırcığı bir doktordur kendileri.. Abisi Lee Seon Woo 7 yıldır yurt dışındadır ama aralarındaki bağ hiç kopmamıştır.. Sonracığıma işte abisinin sevgilisi vardır.. Kızı 7 yıl boyunca arayıp sormamıştır.. Kız bakmış abisinden hayır yok bari kardeşi olsun deyip ona yamamıştır kendini.. Zaten Lee Cho In de dünden razı böyle bir şeye.. Seviyor kızı falan.. Zaten abi bunu öğrenince sıyırıyor..

Anladığınız üzere bu yağuşuklu hikayedeki Habil.. Zaten dizinin ortalarına kadar hep Habil'di.. Böyle "abimdir olsun" tavırları, "gelse özür dilese affederim" falan.. Ama bi yerden sonra o da içindeki acımasız tarafı ortaya çıkardı.. İşte o zaman pc başında olan benden de "Go Cho In!!! Fighting!!!" nidaları yükseldi..


Shin Hyun Joon=Lee Seon Woo

İşte karşınızda Kabil..

Yüzünü gördüğüm ilk andan itibaren antipatik bulduğum bir karakterdi.. Şener Şen'in dediği gibi "suratından şer akıyor".. Böyle meymenetsiiiiz, mahkeme duvarı suratlııı, piiiissss, kalleş adamın tekiydi..

Babası çalıştığı hastanenin sahibidir.. Annesi de yönetim kurulu başkanı mıydı neydi hatırlamıyorum, zaten şirret kadının tekiydi.. Ana-oğul sinir katsayımı rekor seviyelere ulaştırdılar dizi boyunca..

Zamanında Seon Woo, göğüs cerrahisinde uzmanlaşmak isterken -Kim Seo Yeon için- babasının isteği üzerine zorla da olsa nöroloji alanında uzmanlaşmak için yurt dışına gider.. 7 yıl görünmez ortalıkta..

Bu arada babası beynindeki tümör yüzünden kriz geçirir ve komaya girer.. Hastalığından önce Cho In'le acil servis merkezinin açılması konusunda konuşmuştur.. Ama Seon Woo ve anası olacak kadın beyin cerrahisi bölümünün açılmasını isterler.. Yıllardır babasından sevgi görmemesinin, babasının beyin cerrahisi yani kendisi yerine Cho In'i desteklemesinin, sevgilisinin elinden alınmasının sorumlusu olarak görür Cho In'i.. Daha sonra da nefretine engel olamaz ve Cho In'i ortadan kaldırmaya karar verir..

Han Ji Min=Oh Young Ji

İlk olarak Çin'de Cho In'in rehberi olarak görürüz kendisini.. Cho In'i başta sahtekar, düzenbaz biri sansa da -öyle anlatılmıştır ona- tanıdıkça hoşlanır bu adamdan.. (Haksız da değil hani)

Kuzey Koreli'dir ve Çin'de kaçak yaşamaktadır.. En büyük isteği para biriktirip, Kuzey Kore'de yaşayan annesi, babası ve nerede olduğunu bilmediği abisine pasaport yaptırıp Güney Kore'ye gitmektir..


Dizi boyunca Cho In'e "suseiimm" diyip durdu.. Korecede doktor demekmiş.. Bu kızı gördüğümde 'suseim' deyişi geliyo hep aklıma.. Bütünleştiler gözümde..

Ayrıca dizide giyimi en çok hoşuma giden karakterdi..








Chae Jung Ahn=Kim Seo Yeon

Dizide şu çirkef ana-oğuldan sonra sinir olduğum diğer karakterdir.. Bir insan bu kadar mı mıymıntı olur arkadaş? Bir şey hakkında da kesin bir laf ettiğini, düşündüğünün arkasında durduğunu görmedim..

Kalp hastasıymış küçükken, zaten Cho In ve Seon Woo'nun çocukluk arkadaşı.. Hayatı hep hastanede geçmiş.. Daha sonra kalp nakli yapılmış buna.. Şarkıcıdır falan.. Ahahahhh sinir olmuşum ya kıza nasıl anlatıyorum hale bak..

Neyse işte gereksiz biridir hehe..


Nazar-ı Dikkatimi Celbedenler - Sinirlerimi Gerenler:

* So Ji Sub'un birbirinden farklı halleri, giyimi, duruşu, saçı başı... Kısacası her şeyi dikkatimi fazlasıyla celbetti.. Yirim..



 Nefes alamıyorum! Ambüleeennssssss!!!!


* Cho In'in Young Ji'ye yazdığı mektup ve içine çiziktirdiği resimler çok tatlıydı..



* Bir de bu dizide bir Choi Chi Soo vardı ki evlere şenlik.. Böyle bir tip olamaz.. Tövbe estafurullah bişey olmuş buna.. Hani evlat olsa sevilmez o derece.. Zaten kene gibi yapışmıştı Lee Cho In'e.. Çok küfürümü yemiştir kendileri..

Tipine bakın hakvereceksiniz bana..



* Lee Seon Woo'nun anası olacak şirret de bitmek bilmez nefreti ve öfkesiyle tipten tipe girerek, dizi boyunca gözlerimi şenlendirdi..


 
* Lee Cho In'in her şeye rağmen neşeli halleri, Young Ji'ye takılmaları görülmeye değerdi..

*Dizinin en eğlenceli dakikalarına büyük katkıları olan bir anestezi uzmanı vardı ki.. Sağolsun abim sayesinde iki gülüyordum.. Adını hatırlayamadım affola..

*Lee Seon Woo'nun kriz geçirdiği zamanlar oluyordu.. Yani zaten tip namına bir şey yok adamda, o halleriyle iyice insanlıktan çıkıyordu.. Ay nasıl sinir olmuşsam saydırmadan edemiyorum hahahahah..

Neyse işte o kriz anlarında -sebebini söylemiyim işin şeysi kaçmasın izlemek isteyenler içün- adam acı içinde kıvrandıkça, benim gaddarlık damarlarım kabarıyordu.. "Geber!! Geber lanet olası!!!" derken buluyordum kendimi.. Dizi iyi ki 20 bölümdü he.. Biraz daha sürseydi, korkarım insanlıktan çıkacaktım..

Sonu hakkında bir yorumda bulunmak istemiyorum.. Çünkü başlarsam bir sürü ipucu hatta ipin tamamını verebilirim.. O yüzden susmak en iyisidir dostlar.. Ama yine de kendimi tutamayıp (yıhyıhyıhh) şunu söyleyebilirim, sonu umduğum gibi olmadı.. Yani yine şaşırttı beni bu Koreliler..

Ay artık yazacak bir şey bulamıyorum.. Zaten bitireli de bayağı olmuştu bu diziyi ehuehu.. Yazmak bugüne kısmetmiş nidem..

İzlemek isteyenler buradan indirip izleyebilirler.. Türkçe altyazısı içinde mevcuttur..

Son olarak öptüm yanacıklarınızdan..

4 Ekim 2010

Şizo Yanıtlıyor


Şimdi nereden çıktı bu yazı diyeceksiniz.. Ben de "size ne?" diyecem elbette.. Size ne kardeşim blog benim blogum değil mi? "Değil!" dediğinizi duyar gibiyim bak kırmıyim kafanızı!

Şaka şaka sormak sizin de hakkınız sevgülü okuyucularım.. E madem sordunuz ben de cevaplayayım..

Birgün Elif'le nam-ı diğer Elüf -evet çok yaratıcıyım- çağımızın en gereksiz ama nedense olmazsa olmazı Facebook'ta hanımefendinin gördüğü rüya üzerine konuşurken, ki köpek görmüş kendileri, nedense benden yorumda bulunmamı istedi, sağolsun görüşlerime çok değer verir ehieihi..

İşte ben de o ara aklımdan gelenleri yazınca çok hoşuna gitmiş.. Yani herhalde galiba.. Bunları blogunda yayınlasana didi, ben de bakarım falan didim.. Ama aklıma düştü ya bi kere, yazmam gerek bunu derken, ahan da burda buldum kendimi..

Yani olay bundan ibaret.. Bundan sonra "gereksizfikirüretenilhamperileri"m bana uğrarsa bu yazının devamı gelecek.. Böyle çeşitli rüya, burç yorumları falan.. Heyecanlandınız dimi? Evet farkındayım..

Neyse artık sizi o eşsiz yazımla başbaşa bırakmanın zamanıdır.. Ocakta yemeğim var zati.. Yandı vallaha yandı!! Haydin görüşürüüüük..


İsmini vermek istemeyen E.S'nin gördüğü rüya üzerine yapılan yorumdur:

Sevgili kızım bu tür rüyaların iki sebebi vardır:

1- Dün gece ne yiyip yattın?
2- Kıçın açıkta mı uyudun?

Bunlar yıllarca süren deneyler sonucunda ulaşılmış somut sonuçlardır.. Ben demiyorum İsviçreli bilim adamları diyor..

Eğer cevabın 1 ise; yavrucuğum yime öyle şeyler gece gece.. Sonra mide ağrısı çekersin bak, olmadı bunun gibi kötü rüyalar görürsün.. Sonra da üzülürsün vahh neydi o kopekler, dinazorlar deyü..

Ha yok 2. seçenekse eğer; ona diyecek bişeyim yok.. Doğru dürüst uyu! Yok yapamam guççüklüğümden beri kafam biyerde kolum bacağım ayrı yerde uyumaya alışmışım diyosan o zaman ben de sana git bi uyku tulumu al derim.. Kesin çözüm!

Bunların dışında dini yorumlarda bulunmam gerekirse eğer, hemen Zekeriya Beyaz'ın "Uyku Hallerinde Hallenme" adlı kitabını açıp, bakıyoruz.. İvit kopekler..

Beyaz hoca demiş ki, oruçluyken köpek görmek orucu bozmaz.. Köpek işemişse ve etrafa yaymışsa sen de bunun üzerinden geçmişsen yine bozmaz.. Ama iğrenç..

Köpek kuyruğunu 2 defa sola 1 defa sağa ve yarımşar kez de aşağı yukarı sallamışsa, bu kısa zamanda bir lunaparka gideceğine dalalet eder.. İşte orada o balerin senin bu gondol benim dolanıp duracaksın..

Köpek pisse eğer, bu o köpeğin ayıbıdır seni ilgilendirmez.. Malum çoğu bitli olur bunların.. Öğğ.. Neyse takma kafanı..

Köpek sana yanaşıp, dilini dışarı çıkarıp bir o yanına bir bu yanına sürünüp, yemek istemişse, demektir ki yakında kapında biri belirecek ve senden yemek isteyecek.. Verme yemek falan.. Gitsin çalışıp kazanıp yesin.. Pis dilenciler..

Evet bunlar çok sevgili Zekeriya Beyaz hocamızın yıllarca araştırma yapıp, derlediği ve kendi hazine değerindeki bilgilerini kattığı yorumlardır..

Haydin sağlıcakla kal..

Memito Güllüto..