Sayfalar

20 Eylül 2010

Vaka-i Vakvakiye

Bu başlık bundan sonra şahsımın türlü abesliklerini letafet dolu cümlelerle anlatmama vesile olacaktır. Okuyucularıma tiz duyurula!! (bknz. Başlığın havasına kapılmak)

Neyse yukarıdaki saçmalamalarımı bir tarafa bırakırsak, ben kendi bizzat şahsım olarak yaptığım türlü türlü, benim için komik başkaları için gereksiz olaylara değinmek istiyorum..

"Nedir bunlar bre densiz?!" dediğinizi duyar gibiyim.. Şşş ayıp oluyor ama.. Eheheh neyse..

Dün başıma gelen olaydan bahsedeyim size biraz..

Şimdi efenim malumunuz ben her zamanki gibi evde pinekleyip, işte nette o site senin bu blog benim gezinirken telefon çaldı.. Bizde iki telefon var, şimdi onu açıklamam lazım.. Konunun kilit noktası çünkü.. İki hat bağlı bizde.. Biri devlet kurumunun lojmanlarında oturduğumuzdan dolayı dahili hat (işte bekçi kulübesidir, daire içi aramalar falan filan hepsi bu hattan yapılır, beleştir ehuehue), diğeri de herkesin evinde olan bildiğimiz hat işte, biz buna harici hat diyürüz.. (yazar burada hafiften hava yaptığını zannediyor)

Bu kadar açıklamadan sonra konuya döneyim artık.. Hayyyyydi bakalım........

İşte birden bu dahili hat çaldı.. Ben bir yerimden sıçradım.. Uzun uzun bakıştık telefonla korku filmlerindeki gibi.. Yok canım böyle bir şey olmadı.. Gündüz vakti ne korku filmi şeysi yahu? Daha neler.. Hala saçmalıyorum.. Tutamıyorum kendimiiiiiii.......

Tamam tamam bu sefer doğru dürüst anlatacam söz.. I-ı-ıhm-ıhğğmm (boğazımı temizliyorum)

Evet ne diyordum.. He telefon çaldı.. Ben de öyle telefonlara bakmayı seven biri değilim.. Tanıdık falan olursa iki saat "vay nassın? iyi ben de.. ee çoluk çocuk?" muhabbeti yapmaktan hoşlaşmıyorum.. O yüzden kardeşime havale ettim direk..

Kardeşim aldı telefonu mutfağa geçti.. Ben de oturma odasındayım ama dinliyorum bir yandan ne konuşuyor, kiminle konuşuyor falan diye.. Sonra mutfağa gittim, su mu alacaktım hatırlamıyorum neyse, baktım kardeşim şey diyor: "1. katta oturan x amcanın kızı şerafettin,...."

Not: İsim vermiyorum rencide olmasın kimse hehe ( x,y,z falan diyecem isim yerine.. Şu Şerafettin de çocuğun gerçek ismi değil zaten..)

Evet kardeşim "x amcanın kızı Şerafettin" diyince, ben de "kızı değil oğlu oğlu" dedim.. Bunu söylememle kardeşim gülmeye başladı, hadi o güldü ben niye gülmeye başladım onu anlamadım.. Hayır durum komik falan da değildi.. Altı üstü dil sürçmesi.. Ama bizi bir gülme tuttu, durduramıyoruz kendimizi.. Yeminle Cem Yılmaz görseydi o halimizi, kırılırdı "benim gösterilerime bile bu kadar gülmüyosunuz" diye.. O derece.. Tamam abarttım ama bayağı böyle katıla katıla gülüyorduk.. Hatta artık tutamayıp kendimizi yerlere falan yattık, iki büklüm bir şekilde.. Gözlerimizden yaşlar akıyodur ya.. Kardeşim artık telefonu mutfak tezgahının üstüne bırakmış, yerlerde kıvranıyor.. Ben yerimden zar zor kalktım, telefonu uzattım buna, bir yandan da sessiz bir şekilde konuşuyorum adam duymasın diye, "al adam hala bekliyo" dedim.. Evet biz orda bi 5dk falan krize girmişken ben adamın çoktan kapattığını zannediyordum ama yok, abi hala bekliyordu.. O da bir garip.. Abicim baktın kahkaha sesleri geliyor karşıdan, anlaşılan seni takan kimse yok, kapat başkasını ara dimi? Yok bekliyordu.. Hoşuna mı gitti nedir..

Neyse sonra kardeşim aldı telefonu kendini kasıyo gülmemek için bir yandan da adama cevap vermeye çalışıyor.. Sonradan anlattığına göre adam buna "bu kadar komik olan ne var anlamadım" demiş.. Ya bak yazarken bile gülüyorum hala.. Tee allaam..

Devam etti apartmandaki çocukları söylemeye, sonra "y amcanın yeğeni var bi de" dedi.. Adam da düzeltti bunu "yeğeni değil torunu" diye, bu da "he evet torunu" dedi, bu sefer de buna gülmeye başladık.. Yine yerlerdeyiz biz.. Yani o halimizi biri görse hakkımızda hiç de hayırlı şeyler düşünmeyecekti..

Sonunda noldu, nasıl kendimize geldik hatırlamıyorum.. Akşam olayı abime anlattığımızda bu sefer üçümüz gülmeye başladık.. Abim "ya ne var bunda komik olan" deyip, bir yandan da gülüyordu.. Evet olayın özeti de bu aslında, komik değil ama olayın absürdlüğünden midir yoksa şu "birbirinin gülmesine gülme psikolojisinden" midir nedir (bu adı da şimdi uydurdum he, eminim daha afilli bir adı vardır bunun tıpta, idare ediverin) gülüyoruz işte.. Ha bunu okurken size komik gelmemiş olabilir, benden de kaynaklanabilir bu durum.. Yazı yazmayı oldum olası beceremem zira.. Ya da olayın hakkaten de komik bir tarafı olmadığından gülmessiniz.. Ne bilem! Ama çok komikti lan! Görseydiniz o anı.. Böyle güldük falan, yerlere yattık.. Telefondaki adam da dinledi hep.. Komikti işte.. Gülün lan siz de, çok üzülürüm bak :(

Ya o değil de adam ne düşünmüştür hakkımızda? "Şu numaradakiler deli, aramayın sakın" demiş midir millete?

Buralardan taşınıp, izimizi kaybettirmenin vaktidir artık..

10 Eylül 2010

A Love To Kill - Böyle Korumaya Can Kurban..

Hazır Koreliler'den girmişken muhabbete, yakın zamanda izlediğim ve beni çok etkileyen diziyle devam edeyim dedim..

Yukarıda fotoğrafını da gördüğünüz dizinin adı 'A Love To Kill' yani 'Ölümüne Aşk'.. 2005 yapımıdır ve 16 bölümdür.. Evet bayağı geriden takip ediyorum şu dizileri.. Napayım yorumlardan hoşuma gideni izliyorum işte.. Ve genelde yenilere yer kalmıyor.. Adamlar yememişler içmemişler dizi çekmişler arkadaş..

Neyse kısaca karakter tanıtımı yapayım önce:


Bi Rain = Kang Bok Goo (bukgu diye okunuyor endişeye mahal yok)



Bu pejmürde görünüşlü hayli karizmatik arkadaş bir K1(Kickbox'ın bir türü) dövüşçüsüdür.. Ve hayatını bu şekilde kazanır.. Etrafına karşı fazlaca vurdumduymaz, içine kapanık, sert biridir.. Kendisine karşı ters bir harekette bulunanlara bir şey demezken, eğer biri arkadaşına veya sevgilisine hata yaparsa asla affetmez ve pataküte dalar adama.. Öyle de kaba kuvvet sever.. En sevdiği şey lolipoptur.. Ki kendisini fazlasıyla karizma bulurum ağzında lolipopla.. Yüzünde bilumum yara izi vardır.. Böylece daha seksi görünür kerata.. Ayrıca kıyafetlerinin her yeri yırtılmış, delinmiş, rengi solmuş ve Bok Goo’dan çoktan vazgeçmişlerdir ama o inatla giymeye devam eder.. Ve nasıl becerir anlamam çok da yakıştırır kendine..


Shin Min Ah = Cha Eun Seok



Sevimli mi sevimli, çok güzel bir kızdır.. Aktristir kendileri.. Yıllar önce, oyuncu olmadan önce birlikte olduğu sevgilisi Kang Min Goo tarafından sebepsiz bir şekilde(ona göre) terk edilmiştir.. O günden beri de sürekli adamın taşındığı eve gider, evin duvarlarına yazılar yazar ve geri dönmesini bekler.. Çok acımıştım bu kızın haline… Çok zor durumların ortasında kalmıştı.. Yani git sen sevgilinin kardeşine aşık ol.. Hem de "Min Goo oppaaa" diye gezerken daha önceleri..


Lee Ki Woo = Kim Joon Sung


Aslında hiçbir suçu yokken birden bire kendini bir çıkmazın içinde bulur ve Eun Seok’la evlenmek zorunda kalır.. Zamanla sevmeye başlar kızı.. Bu arada kendine de fazlasıyla güvenir abimiz.. Vay çok yakışıklıyım, çok zenginim, uzunum (hatta Eun Seok "lamba direği" der kendisine) falan diye kıza kendini beğendirmeye çalışır ama boşuna..




Kim Sa Rang = Han Da Jung

Dizinin en talihsiz diyemesem de diğerleriyle başa baş gidebilecek seviyede şanssız olan bacımız.. Kang Bok Goo’ya aşıktır.. Deli gibi hem de.. Sırf hayatı kolaylaşsın sevdiceğinin diye her şeyi yapar onun için.. Her sabah sıcak su kavgası yapar kuzenleriyle mesela.. “Bok Goo’m yüzünü yıkayacak bırakın”, yemek kavgası yapar "Bunlar Bok Goo'm için" falan diye.. Bok Goo sürekli yanındadır bu kızın ama sevdiği için değil.. Bir yangında kız Bok Goo’yu kurtarayım derken yaralanmış ve ömür boyu taşıyacağı bir yara edinmiş.. Bok Goo da vicdan azabı çeker ve o günden beri de kızın yanında kalır.. Zaten fazlaca kaba biri olan Bok Goo bir tek Da Jung’a bir şey diyemez..



Evet şimdi de konusuna değineyim biraz:

Kang Bok Goo annesi kaçtıktan sonra babasından sürekli dayak yiyerek büyümüştür.. Bu zamanlarında da en büyük koruyucusu abisi Kang Min Goo olmuştur.. Bok Goo hayatta kalabilmenin tek yolunun kendini savunmaktan yani yumruklarını çalıştırmaktan geçtiğini düşünür fakat abisi buna karşı gelir, çünkü kardeşinin babasına benzemesinden korkar ve eğer bu şekilde yaşamaya devam ederse onu terk edeceğini söyler.. Kang Bok Goo dinlemez abisini ve ringlerde dövüşmeye başlar.. Abisi de terk edip, gider.. 10 yıl boyunca abisinden haber alamaz Bok Goo.. En sonunda bir gün abisini bulur, akşam terasta otururlarken abisi karşı binadaki dev televizyonda eski sevgilisi Cha Eun Seok’un nişanlanacağı haberini görür ve o şokla çatıdan düşerek bitkisel hayata girer.. 10 yıl boyunca abisinin neler yaşadığını bilmeyen Bok Goo araştırma yapar ve bu durumun sorumlusu olarak da Eun Seok’u suçlar.. İşte o andan sonra da yemin eder; abisi onun gibi olamayacaktır artık ama Eun Seok abisi gibi düşkün bir hale gelecektir.. Böylece de Eun Seok’un koruması olarak işe başlar.. Ama Bok Goo’nun hesap etmediği bir şey vardır: nefret ettiği kişiye aşık olmak.. Zaten dizi de bu andan itibaren iyice sarpa sarıyor..

Bir kere, dizi daha ilk bölümüyle sarıp sarmaladı beni.. O nasıl bir senaryodur ve o nasıl bir yönetmenliktir öyle.. Şiir gibiydi sahnelerin birbirine bağlanması.. Özellikle 1. bölümün ilk sahneleri.. Hele o jenerik.. Söyleyecek lafım yok.. Adamlar nasıl etkileyeceklerini o kadar güzel biliyolarki.. Yıllardır drama çekmekten, ustalaşmışlar haliyle..

Ve o müzikleri… Şahaneydi tek kelimeyle.. Diziyle bu kadar mı alakalı olur sözleri? Olurmuş demek ki.. Altyazı olarak verince sözlerini, daha da etkiliyor insanı.. “Sarang Ee Da” şarkısı mesela tam Kang Bok Goo’yu anlatıyordu.. Ama favorim “Dream” şarkısıdır.. İsteyenler buradan dineleyebilirler.. Dizinin jeneriğinde de geçer bu şarkı.. İlk başı müthiş etkileyicidir.. Şu sözlerine başlamadan önceki introsundan bahsediyorum.. Ya da bilmiyorum ben çok etkilendim..

Bunun dışında enstrümantal şarkıları da harikadır.. Dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim..
Şu anda bile bütün şarkıları döndüre döndüre dinliyorum.. Her şarkıda başka başka sahneler geliyor aklıma offf…. Gözlerim doluyor yahu!

Aşkın hem en umutsuz, en sancılı, en gözü yaşlı, hem de en güzel halini izledim diyebilirim.. Böyle büyük bir sevgi varken yine de bir araya gelememek büyük bir ironiydi.. Bok Goo’nun abisine olan sevgisi ve bağlılığı çok güzel işlenmişti.. Min Goo’yu oynayan abi her kimse tebrik ediyorum, çok iyi bi oyunculuk sergilemişti..
Rain’i her ne kadar önce Full House’da izlemiş olsam da burada daha çok beğendim.. Bir kere zayıflamış, o otobüs gibi kalçaları gitmişti.. Oyunculuğunu da daha ileri seviyeye taşımış.. Her ne kadar şebelek suratı tercihim olsa da ağlamak da bir o kadar yakışıyormuş onu anladım.. Dramı da iyi kıvırmış yani hergele.. ehehe..

Cha Eun Seok'u oynayan Shin Min Ah ise çok şirindi.. Gülünce gamzeleri çıkıyordu falan, çok şekerdi.. Ama çok ağlattılar yevrucağızımı.. Yüzü doğru dürüst gülemedi garibimin..

Şu birbirlerine bakışlarını yirim.. :))


Dizi hakkında konuşayım biraz da..  -SPOILER-

*İlk bölümün ilk sahnesi şahaneydi.. Kızın kumlara yatıp elini ileri uzatması, Bok Goo'nun da çimlere uzanıp aynı şekilde elini ileri uzatması çok çok güzeldi..


*Önceleri Joon Sung'a kızsam da, o gözlüklerini ona yedirmeyi düşünsem de sonra sonra acıdım haline.. Kendini Eun Seok'a affettirmeye çalıştı o kadar.. Sevgisini kanıtlamaya çalıştı.. Ama yine de karşısında daha büyük bir aşkın olduğunu kabul etmek zorunda kaldı..

*Da Jung haline üzüldüğüm bir karakterdi.. Gel sen o kadar sev, onun için her şeyi yap, evlilik hayalleri kur, ondan sonra da adam gitsin başkasına aşık olsun.. Kız iyi dayandı yine de.. Ben olsam, türlü çirkeflikler yapar "Bak gördün mü bu yarayı? Heh işte bana vicdan borcun var zaten, evlenmek zorundasın benimle.. Senden başka da kimse almaz beni zati.." der çöreklenirdim üstüne.. Ama kız insan adammış yapmadı bunları.. Helal olsun ne diyeyim..

*Bok Goo ve Eun Seok birlikte olamayacaklarını anladıktan ve de onlara göre son konuşmalarını yaptıktan sonra ikisinin de göğüslerinde bir şey varmış da onu indirmek ister gibi göğüslerini yumruklamaları, Bok Goo'nun her yerde Eun Seok'un hıçkırıklarını duyması ve kulaklarını kapatması beni etkileyen diğer sahnelerdir..


*Kızın neredeyse dizinin sonuna kadar Bok Goo'nun adını bilmemesi saçmaydı.. Bay Kang deyip durdu.. Halbusem daha ilk karşılaşmalarında Bok Goo ismini söylemişti kıza.. Neyse yine de kızın taktığı isim, yani "Peru" da güzeldi.. Bu isim aslında kızın oyuncağının adı ama kız oyuncağı Bok Goo'ya benzettiği için onun adını koymuştu..

Hatta o oyuncak da şudur:

*İzlediğim birkaç Kore dizisinde dikkat ettiğim bir şey var.. Bunlar öpüşmüyorlar abi.. Bildiğin dudaklarını değdiriyorlar birbirine.. Sonra da "ayy biz öpüştük!" diye heyecan yapıyorlar.. Bunlara birinin büyük bir yanılgının içinde olduklarını söylemesi lazım.. Neyse.. İşte ben "sanırsam bunlar hakkaten öpüşmeyi bilmiyorlar" diye düşünüyordum ki önce 'Personal Taste', ardından da 'A Love To Kill' ağzımın payını verdiler.. Yani demek istediğim o ki özellikle şu dizinin öpüşme sahneleri benden tam oy almıştır.. hehe..


*Dizide anlam veremediğim diğer durumsa şu Eun Seok'un kardeşlerinin kamera onlardayken sürekli poz kesme durumları.. Şöyle ki, kamera bunları her çektiğinde çocuk Kenan İmirzalıoğlu, kızsa şu Lale Devri'ndeki kasıntı Emina Türkcan gibi böyle alttan alttan bakmalar, profilden bakış atmalar, gözleri kısmalar falan.. Sanki dersin başrol bunların.. Zaten 16 bölümlük dizide hepitopu sıksan en fazla 20 dklık rolleri vardı.. Ne diye bu kadar kastılar anlamadım..

*Bok Goo'nun bilinçsizce yatan abisine salya sümük -gerçekten salya sümük- bir halde "Aşık olacak başka kız bulamadın mı? Niye o? Bu kadar güzel olmak zorunda mıydı?" deyip aslında kendi hatasını(aşık olduğunu) kabul edişi çok güzel bir sahneydi.. Uzun süre unutamayacağım sahneler arasına girdi bile..

*Dizinin müzikleri kadar Min Goo'nun söylediği ninniyi de çok sevdim.. Ne hüzünlü bir melodidir o öyle...

*Ve Bok Goo'nun Eun Seok'a söylediği şu sözler, beni benden almıştır:

"Benimle bir çılgınlık yapmak ister misin? Cehennemde cezalandırılırsak, hepsine ben dayanacağım. İnsanlar taş atarsa, hepsini ben karşılayacağım. Orası cehennemse mutlulukla gireceğim. Kim olduğunu unutmak, kim olduğumu unutmak ve çılgınca bir şey yapmak ister misin?"

Bu sözlerden sonra taş olsa çatlar ya..

Dizinin finali mi?

Çoğu kişiyi tatmin etmemiş olsa da ben beğendim.. Yani yine de yüzümde hafiften bir gülümseme olmadı değil.. Ayrıntılı bir açıklama yapmak isterdim ama izlemeyenlere ayıp olur.. Böyle de düşünceli biriyim ben..

***
Daha yazacak elbetteki çok şey var ama bende hal kalmadı sayın okuyucularım.. Zaten birçok şeyi izlemeyenler var diye yazmadım.. Neyse onu da izlemek isteyenler kendileri görürler artık.. "Daha ne yazacaksın be? Diziyi izlemiş kadar oldum!" derseniz anlarım sizi sevgili insanlar.. Haklısınızdır çünkü tutamadım kendimi.. Yazdıkça yazasım geldi.. ehuehue..

Son olarak; bu diziyi şu enfes ve de harikulade yazımdan sonra izlemek isteyenler varsa, "ya izleyeyim de kafam dağılsın" şeklinde yaklaşmasınlar olaya, çok kötü olur onlar için.. Zira bu dizi kafanı öyle bir dağıtır ki bir daha zor toparlarsın.. Ahan da canlı örnek karşınızda.. Kaç gün geçti diziyi bitireli, hala etkisindeyim.. Yani neymiş? Haybeye izlenmeyecekmiş..

İzlemek isteyenler şuradan indirebilirler..

Bir daha görüşünceye dek öperim gözlerinizden, sıkarım yanaklarınızdan..

9 Eylül 2010

Taktım Şu Korelilere!


Uzun zamandır buraya yazmıyorum.. Aslında nasılsa kimse okumuyor -ki zaten kimsenin de haberi yok bu blogdan- diye heves de etmiyorum.. Neyse şuan çok pis yazasım geldi.. Okunsun veya okunmasın.. Sebebi de beni aylardır fazlasıyla meşgul eden şu Kore dizileri.. O kadar sardırdım ki bu dizilere birini bitirip diğerine başlıyorum..

Bu da yetmezmiş gibi Korece bikaç kelime öğrenip, kendi çapımda mutlu oluyorum.. Ha tabi Facebook'ta hayranı olduğum Koreli oyuncuları ve dizileri saymıyorum bile!

Peki rahatsız mıyım bu durumdan? Hayır.. Aksine bu kadar güzel yapımlar izlediğim için mutluyum bile.. Tabi şuan için.. Malum okul başlayınca ne olacak halim meraktayım.. Dersleri sermekten korkuyorum..

Yok aslında korkmuyorum ya ne korkacam ehehe..

Şimdi bu Kore dizileri merakımın nasıl başladığını anlatmak istiyorum.. Ama çok eğlenceli bak.. Başlıyorum ivit..

3 ay önce falan işte arkadaşım dönmüştü İstanbul'dan.. Geldi bigün bize, "bak bi dizi var boys of flowers diye onu izle.. ben izledim 1. bölümünü çok güzeldi.." dedi.. Evet boys of flowers demişti.. Neyse rencide etmiyim daha fazla ehuheuhe..

Baktım iştahlı iştahlı anlatıyo, dedim bir bakayım şu 'boys of flowers'a.. Açtım baktım netten, isminin aslında 'Boys Over Flowers' olduğunu öğrendim önce, sonra da 25 bölümlük olduğunu.. İzlerim bi ara diye diye hep erteledim.. Başladım sonunda izlemeye, baktım hogoro mogoro bişeyler diyolar, bizim tikiler gibi kelimeleri uzatmalar falan.. ha bir de Türk dizilerinde görmeye alıştığım klişe sahneler... Hem dalga geçiyodum, gülüp eğleniyodum, hem de 'ana nolcak acaba?' diye merak da ediyodum hani.. Bu dizilerin böyle de pis bi yanı var.. Ne kadar "yeaa ben izlemem öyle saçma şeyleri.. Kore mi? Ya bırak allasen!" desen de, yanlışlıkla bir kez izlemeye başlarsan sonunu getirmeden bırakamıyosun.. 'Bi nevi sigara gibi bişey' diyecem de kötü bi örnek olacak.. O yüzden demiyorum.. Ayrıca "Yaşasın dumansız hava sahası" diyor ve bu iğreeeenç, piiiiss, kokulu muhabbeti kapatıyorum.. öööööö...... Rtük'e saygılar bu arada...

Evet ne diyodum? Heh hatırladım! İşte böyle böyle bi baktım ki internetten fotoğraflarını falan toplamaya, müziklerini indirmeye başlamışım.. Bu kadarla sınırlı kaldı mı peki? Tabiki de hayır.. Ben birşeye takmayayım, sıkılana kadar inciğini cinciğini araştırır, bütün hayranlık belirtilerini gösterir, sonra da "Güzel günler geçirdik ama benden bu kadar.. Hadi eyvallah" derim..

Neyse işte, bana öneren arkadaşımla gün kararlaştırıp aynı anda izliyoduk biz iki manyak.. Aynı anda dediysem sanmayın ki bir evde toplaşıp 'bof' günleri tertipliyoduk.. O kendi evinden ben kendi evimden izleyip, birbirimize bölümler hakkında mesajlar atıyoduk.. O kadar işin cılkını çıkarmıştık yani..

Bi ara da bu dizi için bir yazı yazacam.. Sonra ama.. Heveslenmeyin hemen hehe..

Efenime söyleyeyim sonra bitti bu dizi haliyle, bende bi arayış başladı.. Kokain kullananlar gibi bi titreme, nefes alamama falan dedim noluyo? Anladım ki benim en acilinden bi doz Kore dizisi izlemem lazım.. Yine net abiye uğradım, baktım neler var diye.. Öğrendim ki bizim Lee Min Ho'nun nam-ı diğer Gu Jun Pyo'nun yeni bir dizisi varmış 'Personal Taste' diye.. Kaçar mıı?? Kaçmaz elbetteki.. Malum Lee Min Ho fanlığı almış başını gidiyo bende.. Ha keza yukarda bahsettiğim arkadaşımda da öyle.. Başladık izlemeye.. İlk Lee Min Ho'nun o kıvırcık yapılmaya uğraşılıp da rulo haline getirilen saçlarından kurtulmuş olmasına, sonra da adamımın daha da taş olmuş olmasına sevindim..

Bu dizi hakkında da yorum yapacam.. Tamam merak etmeyin.... Aaaaaa.....

Dizileri izledikçe -ki bunlardan sonra 3 dizi daha izledim- Kore hakkında daha fazla şeyi merak eder, Kore ile ilgili her şeye fazlasıyla ilgili duyar hale geldim.. Giyimleri, dilleri, harfleri, evleri, yaşam tarzları, erkekleri(bazıları çok hoş), yemekleri(ki bazıları var ki ağzımı sulandırır -ramen gibi-, çoğuna bakınca da midem bulanır.Öyle de tuhaf yemek kültürleri var.) derken baktım ben iyice daldım bu sevimli çekik gözlülerin dünyasına çıkamıyorum..

Çıkabildim mi? Yok öyle bişey.. Kim istiyo ki zaten? Halimden gayet memnunum.. Sayelerinde gözüm gönlüm açılıyo, iki gülüp, 3-5 paket selpaklık ağlıyorum.. Ohh deşarj olunabilecek en iyi yöntem..

Yazımın başlarında "anlatayım bak çok komik" gibisinden bişeyler demiştim.. İnandın mı ey saf okuyucu? Bak yazımı bitirdim sen hala "kesin şimdi çok komik bi anı geliyo" diye bekliyosan eğer çok üzülürüm.. Yok öyle bişey.. Kekledim ben seni.. Kötü biri olduğumdan değil, yazılarımı deli gibi okutmak istediğimden yaptım bunu.. Çok mu iyi niyetliyim ne?

Neyse benden şimdilik bu kadar.. Eğer küsmediysen bana "saf, temiz kalpli okuyucum" yine beklerim seni.. Ve diğerleri! Zati hepiniz birer çakal olduğunuzdan, size söyleyecek lafım yok.. Ama yine gelin he mi?

Öptüm sizi şap şup..